bugün
yenile
    1. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      orhan pamuk'un muhteşem romanı.
    2. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      nefis bir orhan pamuk romanı. türkçe düşünülüp, türkçe yazılmış en iyi kitaplardan birisi. bir arayış. ve bu arayış sonrasında kişinin kendisine toslayışı. kendini kendi elinden tutup da duvarlara vuruşu. can acıtan, karanlık, adaplı, asla ve asla popüler olma kaygısı gütmeyen, varoluşçu, gurur duyulası, yazın anlamında ortaya çıkarılması yıllar alabilecek bir yapıt. orhan pamuk'u orhan pamuk yapanlardan. kitaplığıma bakıp da gözgöze geldiğimde beni heyecanlandıran birkaç eserden birisi. bu kitabı bilerek tutunamayanlar ile kinyas ve kayra'nın arasına koyuyorum. evime gelen misafirlerimden herhangi biri yaptığım ironiyi anlasın diye. on the road (yolda) ile la nausse'nin (bulantı) arasına da gecenin sonuna yolculuk'u koyduğum gibi. insanın nasıl isteyerek delirebileceğinin delilidir kara kitap. hayatında bir kere bile orhan pamuk okumayıp da orhan pamuk'un aldığı nobel edebiyat ödülü'nü yadırgayanlara bu kitap en güzel cevaptır.. (bkz: orhan pamuk)
      0Abi kitaptaki cümleler beni yorduğu için sanırım zamanı değil ya diyerek bu başlığa girdim ve entrini okudum. Suan kitabı okumaya gidiyorum tıpış tıpış - ve zonguldak 23.12.2021 22:58:11 |#4290072
      1oku bence. orhan pamuk iyi bir yazar. - madridli bela 23.12.2021 23:16:59 |#4290084
      0Masumiyet müzesine bayılırım. Kısa bir süre duraklama yaşasam bile akıp gitmişti. Müzeyi gezerkende kitabı tekrar okur gibi olup hayran kalmıştım. Bu kitabın içine tam giremedim sanırım ama devam edeceğim, teşekkürler. - ve zonguldak 23.12.2021 23:21:13 |#4290085
      butun yorumlari goster (4)
    3. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      orhan pamuk'un 1990 yılında yayınlanan dördüncü romanı. romanın kahramanı galip, istanbul'da yaşayan bir avukattır. bir gün, karısı rüya'nın kendisini terk ettiğini öğrenir. karısının, köşe yazarı olan kardeşi celal'e gittiğinden kuşkulanır ve arkasından celal'in de kayıp olduğunu öğrenir. celal gibi yaşayarak onun nasıl düşündüğünü anlayabileceğine ve böylece yerlerini bulabileceğini inanır. onun yerine geçerek onun gibi giyinmeye, davranmaya, onun yerine köşe yazıları yazmaya başlar. kara kitap, orhan pamuk'un postmodern romana yönelişinin en önemli örneği; karmaşıklığı ve çeşitliliği ile modern türk edebiyatının da en çok tartışılan kitaplarından biridir. bir bakıma, ayrıntılar üzerinde titizlikle iz süren yazarın deyişiyle "hayatın esrarını gösterme" çabası içinde yazılmış bir dedektiflik öyküsü gibidir. alegorilerle yüklü, metinler arası alışveriş tekniklerine ve çağrışımlara dayalı, geçmiş, gelecek ve şimdiki zamana dair, değişik, birbirine yabancı gibi görünen hikayelerin derlemesinden oluşan kara kitap, modern ve postmodern anlatının özelliklerini taşıyan yapısıyla dikkat çeker. orhan pamuk bir söyleşide kara kitap'ı şöyle tanımlar: "kara kitap ile yaptığıma, istanbul'da hayatın şiddetine, renklerine, karmaşasına uygun bir hikaye dokusu bulmaktır, diyebilirim. romanın uzun cümleleri, kendi etrafında dönen baş döndürücü barok cümleler, bana şehrin karmaşasından, tarihinden ve bugünkü zenginliğinden, kararsızlığından ve enerjisinden çıkmış gibi gelir. kara kitap, istanbul ile ilgili her şeyi bir anda söylenebilme heyecanıyla yazıldı ve bu yüzden de kitap bir anda pek çok şeyi söylemeye çalışır. binbir gece masalları'nı istanbul'da yaşatmaya çalışmak da kitabın bir iddiasıdır."
    4. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      muazzam ötesi kitap. ölmeden önce okunması gereken kitaplardan. bi benim adım kırmızı değil ama bu da çok güzel.
    5. 9
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Çok iyi kitap gerçekten. Az önce biraz karıştırdım nerelerini çizmiş, neler yazmışım diye de, zamanda yolculuk hissiyatı verdi bana. off okurken çok zorlanmıştım ama bir yandan da çok sevmiştim. Dikkatimi çeken bir şey daha oldu, kitabın sonunda romanın yazılış hikayesi başlığı altında Orhan Pamuk bir yazı kaleme almış en çok o yazıdaki söylediği şeylerin altını çizmişim falan. Ben bir yazarlık kariyeri olarak Orhan Pamuk figürünü çok kıymetli buluyorum gerçekten. Bir keresinde Orhan Pamuk için müthiş bir eleştiri görmüştüm: "Kötü bir yazar iyi bir roman yazabilir mi? İlk bakışta yazamazmış gibi geliyor kulağa" alskdjalskdj Bu cümleyi bir eleştirmen kara kitap hakkında yazdığı eleştirinin girişine koymuş. Müthiş bir laf sokma ve müthiş bir övgü aynı zamanda. Bayılmıştım. Orhan Pamuk bir röportajında bu kitabı bir üniversitenin kütüphanesinin tepesinde bulunan bir odada yazdığını söylemişti. "Binlerce kitabın üstüne oturup yazmıştım bu kitabı zaten kitapta da tam böyle bir hava vardır gerçekten" demişti. Gerçekten de öyle; binlerce kitap, yüzlerce farklı referans, dünyanın her yerinden ayrı ayrı alınmış birtakım kültürel hikayeler ve anlatılar bir araya getirilip özenle damıtılmış gibi. Bu kitabı özel kılan şeyin bu olduğunu düşünüyorum. Orhan Pamuk kötü bir yazar mı bilemiyorum ama sıkıcı bir yazar olduğu kesin. Ama yine de bu kitaptaki yaptığı edebiyat cümbüşü çok güzel bence. Aynı eleştiriyi Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ı için de yapabiliriz bu arada. Birçok yönden bu iki kitabı birbirine benzetiyorum zaten. Hatta bir kuble bahsedeyim bundan: İkisi de Türk edebiyatında önemli dönüm noktalarını temsil ediyor. İkisi de Türk romancılığı açısından bir şeyleri aşmamızı sağlıyor. İkisi de edebi anlatı becerisi olarak bir miktar kadük yazarlar tarafından kaleme alınıyor. İkisi de çok, çok, çok özel bir "polisiye roman" denemesi olarak göze çarpıyor. Evet polisiye! Tutunamayanlar da kara kitap da polisiye damarı çok kuvvetli romanlar. İki kitapta da bildiğimiz polisiye romanların ne kadar sikko romanlar olduğuna atıflar yapılıyor ayrıca. Ve benim en beğendiğim benzerlik olarak; ikisi de roman dediğimiz türün kurgudan çok daha öte bir şey olduğunun farkında olarak dizi senaryosu yazar gibi roman yazan cemiyetin ortasında çıkarıp masaya vuruyorlar. Alın abicim bu iş böyle yapılır diye. Hele köy romanlarının artık iyice suyunun çıkartıldığı ve tüm yazın kültürünü ele geçirdiği bir dönemin ardından Oğuz Atay'ın şehirli aydın takımıyla uğraşması ve modern şehir hayatının açmazlarını konu alan bir romanı çıkartıp masaya vurması bence çok havalı bir olay. Edebi anlatı becerisi çok kafaya takılan bir mesele gerçekten. Ve kabul ediyorum okuduğum en iyi türk romanı olarak gördüğüm tutunamayanlar da, kara kitap da bu eleştirileri hak ediyorlar. Sıkıcılar, akıcı değiller, anlatı yönüyle beceriksizler. Mesela Sevgili Kızıl'ın öve öve bitiremediği ve övgüsünden dayanamayıp gidip okuduğum 9. hariciye koğuşu sanatsal anlatım açısından bu iki kitaptan da daha başarılı olabilir. Ama ben romandan hiçbir zaman böyle bir şey beklemedim. En azından sadece böyle bir şey beklemedim. Romandan ilk ne beklersin deseler "öncelikle en az 3-4 katmana sahip alegorik bir derinliğe sahip olmasını isterim" derim. Bu iki kitap bu yönleriyle çok iyi gerçekten. İkisinde de kurgu açısından elle tutulur çok fazla şey de yok bu arada. tutunamayanlar da kara kitap da epey kalın kitaplar ama birisi gelip kitapta ne oluyor diye sorsa 3 cümleyle kitabı özetlerim muhtemelen. Ama "ne anlatılıyor" deseler anlatmakla bitiremem ve en sonunda da şey derim; "sanırım ben de daha tamamını anlayabilmiş değilim." Fight Club'ta kitabın ve filmin sonunda okuyucuyu inanılmaz derecede şok edecek bir şey ortaya çıkıyor ya hani? Bana bu numaralar ucuz geliyor biraz. Galip'in Celal'i kitap boyunca aramasının ardından sonunda çok daha şok edici bir sahne canlanıyor insanın gözünde. Bazı okuyucular eminim bunu beklemiştir. Ama sonunda Celal'in sonu çok alelade bir şekilde ortaya çıkıyor. Hatta bir miktar belirsiz bile kalıyor. Çünkü konu bu değil. Kitabın sonu bu yönüyle bir miktar soluk kalmış bile olabilir emin değilim. Kara Kitap'ta gerçekten okurken beni soluksuz bırakan bölümler falan vardı ya. İlk bakışta inanılmaz sıkıcı gelen ama sonra sonra insanı aşka getiren bölümler vardı. "Yüzlerdeki bilmeceler" bölümü bence çok iyiydi mesela. Bazı kısımlarını Orhan Pamuk direkt kendisine yazıyordu bence. Aynı zamanda da birçok yerinde telefondaki şahsın tüm bunları bizzat bana söylediğini falan düşünmüştüm. "Boğazın suları çekildiği zaman" bölümü beni o kadar etkilemese de zaten tüm kara kitap okurları için ayrı bir köşededir. "Hepimiz onu bekliyoruz" bölümü inanılmaz efsane bir anlatıydı bence. Epigraflar konusunda gösterilen hassasiyet de çok iyiydi. Kitaptan sonra epigraflarını tek tek tekrar okumuş ve mest olmuştum. Kitap bittikten sonra, üzerine biraz düşününce, aradan zaman geçip sayfalarını tekrardan karıştırınca, sonradan sonradan anlıyorsunuz ki bu kitap cidden efsanevi bir kitap. Bir de kişisel olarak bende şöyle bir durum var. Ben bazı yönleriyle Orhan Pamuk'u karakter olarak kendime benzetiyorum. Bu adamın sosyal yaşantısı, insanlara ve topluma bakışı, zevk aldığı şeyler, takıntıları, fobileri falan bana çok tanıdık geliyor. Öyle olunca da kitaplarındaki bazı tespit içerikli cümlelerinin başkalarını gözlemden çok bizzat kendisinden çıkan şeyler olduğunu fark ediyorum. Öyle olunca da bir bağ kurmak kaçınılmaz oluyor mesela. Kara Kitap romanı Orhan Pamuk'un da yer yer itiraf ettiği gibi aslında yazarın en açık şekilde kendisini ifşa ettiği bir roman. Her satırda biz aslında yazar Orhan Pamuk'u okuyoruz. Onun sevdiği şeyleri, takıntılarını, rollerini, sahteliklerini, kurnazlıklarını, yalnızlığını, hayallerini, arayışını, kim olmak istediğini, neyi istediğini ve neyi istemediğini falan. Celal ve Galip arasında sarkaç gibi gidip gelirken Orhan Pamuk'un doğumundan ölümüne kadar süregiden ve gidecek olan bir olasılıklar zincirinin izlerini sürüyoruz. Ben bu kitabı seviyorum, bu okuduğum adamı da seviyorum. Çünkü çırılçıplak karşımda duruyor ve tanıdık geliyor. Bu serüveni okurken de her bölümde 38 yaşına kadar deli gibi romancılık üzerine kendisini yetiştirmiş bir yazarın tüm kültürel birikiminin üzerimize boşaltılmasına şahit oluyor. Bu da işte bonus oluyor. Tüm birikimini tek seferde kusmak istediği ilk ve tek kitabı kara kitap olabilir gerçekten. O ana dek edindiği tüm kültürel sermayeyi acımadan boca ediyor. Hiç sakınmıyor. Sanki kitap bittiğinde ölecek ve geriye bu kitaptan başka hiçbir şey kalmayacakmış gibi yazmış adam. Tebrikler gerçekten. Peki kitap tam olarak ne anlatıyor? Bu soruya cevap vermek zor aslında. Bir derdi olduğu kesin. Ben bir derdi olmayan kitaplarla vakit öldürmekten hep nefret etmişimdir zaten. Harcadığım zamana değmiyormuş gibi geliyor. Bu kitabın derdi nedir? Pek dikkat edilmese de, bir miktar gözlerden kaçtığını düşünsem de kitaptaki küçük bir pasaj bütün kitabın özütü gibi geliyor bana bazen. Aynı zamanda kitaptaki tüm yolculuğun kısa bir sunumu gibi. O kısmı bırakıp entryi sonlandırıyorum. Sağlıcakla kalın. --- spoiler --- "Yıllardır esrar diye bizleri peşinden koşturduğun gerçeğin şu olduğuna karar verdim; senin de bilmeden bildiğin, anlamadan yazdığın gibi: Kimse kendisi olamaz bu ülkede! Yenikler ve ezikler ülkesinde var olmak bir başkası olmaktır. Bir başkasıyım, o halde varım! Peki yerinde olmak için can attığım o bir başkası da sakın bir başkası olmasın? Aldatıldım, kandırıldım dediğim şey budur. Çünkü kendisine körü körüne tapan birinin karısını elinden almazdı benim inandığım ve okuduğum kişi. O gece yarısı, o pavyonda, fotoğrafçılara, aldatılmış kocalara bağırarak demek isterdim ki: Ey yenikler! Ey ezikler! Ey lanetliler! Ey unutulmuşlar! Ey önemsizler! Korkmayın, kimse kendisi değildir, kimse! Yerinde olmak istediğiniz krallar, mutlular, padişahlar, ünlüler, yıldızlar, zenginler de öyle. Onlardan kurtulun! O zaman size sır diye verdikleri hikayeyi onların yokluğuyla siz bulmuş olacaksınız. Öldürün onları! Kendi sırrınızı kendiniz kurun, kendi esrarınızı kendiniz bulun!" --- spoiler ---